Uzayla ilgili çalışmalar uzun zamanlardan beri yapılıyor. Ancak ilk başlarda insanlık uzayda oksijenin var olup olmadığını nasıl keşfetti. Bu hangi zamanlardan beri araştırılan bir konuydu gelin inceleyelim..
Kendinizi bir dağ tırmanışında hayal edin. Yükseldikçe temiz havanın ciğerlerinize nasıl nüfus ettiğini yüzünüze çarpan rüzgarı, o heyecanı hissedin. Ancak garip şekilde zirveye ulaştığınızda nefes almak gitgide zorlaşacaktır. Bu biraz endişe verir.
Yahut Karadeniz bölgesini gezmeye gittiyseniz bu durumun benzerini yaşamışsınızdır. Yaylalarda hava çok temizdir ancak yüksek rakımlı yerlere gittiğinizde nefes çok iyi alamazsınız, hatta ilk defa giden bir çok insan rahatsızlık yaşar. Astım sorunları baş gösterebilir.
Daha önce yaşamış yahut duymuş olduğunuz bu durum aslında uzayda oksijen bulunmamasından kaynaklı bir durumdur.
Uzayın oksijenden yoksun olduğu bilgisi ünlü yunan bilimci Aristoteles‘in ‘Doğa boşluktan nefret eder‘ kavramını önerdiği MÖ. 350 yılına kadar uzanan bir gerçektir.
Atomculuk nedeniyle fikrinin reddedilmesine rağmen, uzayda oksijenin bulunmadığının bilimsel olarak kanıtlanması 1600’lü yıllara kadar aslında mümkün değildi.
Efsanevi Galileo Galilei’nin öğrencisi Evangelista Torricelli adlı İtalyan fizikçi bu keşifte çok önemli bir rol oynadı.
Hava üzerinde bir dizi deney yürüten Galileo havanın ağırlığa ve boşluk oluşumuna direnen bir miktar kuvvete sahip olduğunu tespit etmişti.
Galileo’nun ölümünün ardından Torricelli, kısmi bir boşluk üretebilen bir aparat inşa etti.
1644‘e gelindiğinde Torricelli, atmosferik basıncın dünya yüzeyine hava tarafından uygulanan aşağı doğru bir kuvvetten kaynaklandığını çıkarmış ve şunu ilan etmişti:
‘Tartışmasız deneylerle ağırlığı olduğu bilinen hava elementi okyanusunun dibinde yaşıyoruz.’
1646‘da Blaise Pascal’da atmosferik basınçla deneyler yapmaya başladı ve boşlukların var olduğunu tespit etti. Birkaç yıl sonra Pascal ve kayınbiraderi Florin Perier, atmosfer basıncının rakım arttıkça azaldığını buldu. Ancak bu düşüşün nedeni bilinemedi.
Alman Bilim adamı Otto Von Guericke, 1650 yılında ilk vakum pompasını inşa ederek bu çalışma alanına daha da katkıda bulundu.
Atmosfer basıncının olağanüstü derecede güçlü olduğunu ve Dünya atmosferinin yoğunluğunun yükseklikle beraber azaldığını keşfetti. Von Guericke, Dünya yüzeyinden belirli bir mesafede bir vakumun mevcut olması gerektiğini öne sürdü.
Tarihin en etkili bilim adamlarından olan Sir Isaac Newton 1687‘de ‘Evrensel Yerçekimi’ teorisini öne sürdü. Newton yer çekiminin bizi Dünya’da sabit tutmadaki ve daha önemlisi atmosferik basınca neden olmadaki rolünü açıkladı.
Dünyanın çekirdeğinden atmosferin daha yüksek katmanlarına doğru yükseldikçe yerçekiminin etkisi azalır. Sonuç olarak, oksijen konsantrasyonu alt atmosferik katmanlarda daha yüksektir ve rakımla birlikte azalır.
Bu da daha yüksek rakımlarda nefes alma zorluklarına neden olur. Yükselen rakımla birlikte, oksijen de dahil olmak üzere hava molekülleri bu bölgeyi vakum olarak etiketlediğimiz veya havanın bulunmadığını söylediğimiz noktaya kadar yayılır. Bilim adamları uzayda oksijen bulunmadığı sonucunu bu şekilde çıkardılar.
Bunu ortaya çıkarmak uzun yıllar aldı. Bilim en çok da teknoloji ile birlikte zirveye ulaştı diyebiliriz. Bundan 100-200 yıl önce aslında bilim çok yavaş ilerleyen bir daldı, imkan ve olanaklar kısıtlıydı. Bilim aslında çok uzun bir geçmişe de sahip değil.
Bu bilgilere, birçok insanın zekası, emeği ve titiz çalışmalarıyla ulaşmış olduk. 1600’ler ile 1800’ler de araştırmacılar basınç, sıcaklık, moleküller ve daha fazlasıyla ilgili hava davranışı hakkında bir dizi yasa ve teori formüle ettiler.
Bu yasalardan bazıları Boyle, Charles ve Avogadro yasalarının yanı sıra ‘İdeal gaz yasasını’ da kapsıyor. Montgolfier kardeşlerin sıcak hava balonlarıyla yaptığı deneylerde bu iddiayı doğruladı.
Bu deneyler dünya yüzeyinden uzaklaştıkça havanın dolayısıyla oksijenin, konsantrasyonunun azaldığını gösterdi.
Bilimsel teoriyle birleştirilen bu tür araştırmalar sonunda uzayın boş ve oksijensiz doğası hakkında şaşırtıcı sonuca ulaşmış olduk.
Bu gönderi en son şu tarihte değiştirilmiştir %s = human-readable time difference 4:48 pm