Tamda hastalık mevsimindeyiz. Havaların bir sıcak bir soğuk olması haliyle bizi de etkiliyor. Etrafta mikroplar çoğaldığından kiminin burnu akıyor, kimi ateşlenmiş yataklarda.. Bu hastalık süresi bazıları için birkaç günken bazıları bir aya anca toplanıyor. Peki bu soğuk algınlıklarını neden bu kadar zor atlatıyoruz? Gelin birlikte inceleyelim..
2000’li yıllarda ViroPharma adında bir şirket soğuk algınlığının tedavisi için üretilmiş plekonaril adlı yeni haplarla deneyler yaptı. Bu deney sonucu, İlaç çoğu hastada işe yaradı. Ancak tedaviden birkaç gün sonra araştırmacılar 7 hastada Plekonaril’e neredeyse tamamen dirençli mutant virüsler buldular.
Virüsler her zaman mutasyona uğrar ama bu o kadar hızlı mutasyona uğradı ki sadece birkaç gün içinde yıllarca süren araştırma ve deneylerini bile geride bırakmayı başardı.
Soğuk algınlığını tedavi etmenin tek yolu onu küçümsemektir.
-William Osler
Eğer vücudumuzda Bağışıklık sistemimiz olmasaydı ve üşütseydik enfeksiyon hızlı bir şekilde ciğerlerimizin derinliklerine ulaşırdı.
Yaygın viral replikasyon oradaki dokuyu yok ederdi. Ciğerleriniz yeterli oksijenle vücudunuzu destekleyemeyene ve sizi boğana kadar bu durum devam ederdi. Ve hızlı ölümler meydana gelirdi.
Dünyada düşük bağışıklık sistemine sahip olan veya bağışıklığı baskılayıcı ilaçlar kullanan insanlar maalesef en küçük mikrop kapmada hastanelik olabiliyor, insanların ayakta atlattıkları soğuk algınlıkları onları ölüme bile götürebiliyor.
O yüzden bağışıklık bizim her şeyimiz. Düzenli bir bağışıklık sistemine sahip olacak kadar şanslıysanız muhtemelen bu durumda hafif semptomlarla karşılaşırsınız. Ateş, burun akıntısı, iştahsızlık, ishal gibi..
Ortalama her yetişkin hayatı boyunca 150 den fazla soğuk algınlığı geçiriyor .Ve her ne kadar semptomlar benzer olsa da hastalığın nedeni her seferinde farklılık gösterebiliyor.
Soğuk algınlığı en az 8 farklı virüs ailesinden kaynaklanır. Bunlardan her birinin kendi türleri ve hatta alt türleri bile vardır.
Çünkü virüsler sadece birkaç yolla vücudumuzu işgal edebiliyorlar. İlk olarak nefesle içeri giriş yaparlar. Nefes alıp vermek mecburiyetindeyiz. Bu yüzden bağışıklık sistemimiz savunmaya geçer. Aslında soğuk algınlığı semptomlarını bu bağışıklık sistemi üretir.
Burnumuzdan akan sümük aslında virüsü yakalayıp temizleyen bir bağışıklık sistemimizdir. O yüzden hastalandığınızda burnunuzun akıyor olması güzel bir şeydir.
Vücut ısınızın yükselmesi bağışıklık sisteminizin çalışıyor olmasına işarettir ve virüsün yayılma hızını yavaşlatır. Bunların hepsi bağışıklık sisteminizdir. Kan damarlarını genişletir. virüsü öldürmesi için beyaz kan hücrelerinizi çalıştırır.
İşte lehimize bir gerçek. Tek bir virüs ailesi %30 ila %50 soğuk algınlığına neden olur. Bu Rinovirüstür.
Rinovirüs enfeksiyonlarının hepsini yok edebilseydik eğer soğuk algınlığı tedavisinde uzun bir yol almış olurduk. Ancak Tıpta onlarla başa çıkmak oldukça zor görünüyor.
İnsanlarda görülen en yaygın viral enfeksiyonlardandır. Soğuk algınlığının en büyük nedenlerinden birisi olarak görülür. Genel olarak nezle virüsü olarak bilinir ve kışın görülen soğuk algınlıklarının %40’ını bu virüs oluşturur.
Bilime göre virüsle savaşmanın başlıca iki yolu vardır: Aşılar ve antiviral ilaçlar..
İlk Rinovirüs aşısı üretimi oldukça başarılıydı. Ama kısa ömürlü oldu. 1957 yılında William Price aktive olmamış Rinovirüsü 50 çocuğa enjekte etti. Ve diğer 50 çocuğa da yalancı ilaç verdi.
Sonrasında çocuklarda Rinovirüs salgını yayıldı. Aşı olmuş grupta sadece 3 çocuk hasta olurken Plasebo grubunda yaklaşık 23 çocuk hastalandı. Bu neredeyse 8 kat fazla hasta çocuk demekti.
Deney gitgide Bu ümit verici olmaya başlamıştı. Aşılanmış çocukların vücutları Rinovirüsü tanımakta ve cevap vermekte başarılı oldu. Ancak bundan sonraki aşı denemeleri fiyaskoyla sonuçlandı. Hastalığa karşı hiçbir koruma göstermedi.
Tabi bu Price’ın hatası değildi. O dönemde kimse rinovirüsün çok fazla alt türü olduğunu bilemezdi.. Price’ın bu aşısı bizim anlayamayacağımız nedenlerden dolayı geniş bir koruma sağlayamadı.
Aşı sadece bir Rinovirüse veya birkaç alt türe etki edebiliyordu. Geri kalan 160’dan fazla alt tür hala vücudumuzda bulunabiliyordu.
Henüz rinovirüsü yani soğuk algınlığını alt edecek bir aşı türü üretemedik. Diğer soğuk algınlığı virüslerine karşı da bir aşı üretemedik.
Virüsler yayılmak ve çoğalmak için insanın makine hücrelerine ele geçirir. Yani insanları zehirlemeden virüsleri zehirleyecek bir molekül üretmek oldukça zor. Zehirlenmeseniz bile virüs ilacın ulaşamayacağı yerde mutasyona uğrayabilir. Virüsler maalesef hilekardırlar.
Birçok rahatsızlıklara karşı aşılar bulunabilmişken bizim basit olarak gördüğümüz aslında altında birçok virüsün bulunduğu soğuk algınlığına henüz hala aşı üretilebilmiş değil.
Keşke bağışıklık sistemimiz çok güçlü olsaydı da ne ilaçlara ne de aşılara ihtiyacımız olsaydı. Ancak yaşadığımız çağ; Yediğimiz yapay, paketli gıdalar, soluduğumuz içine kimyasal karışmış hava vb. birçok sebepten dolayı dışarıdan yardıma ihtiyaç duyuyoruz. Daha çabuk hastalanıyor ve zor iyileşiyoruz.
Bağışıklık sistemimiz zayıf düşüyor kendini savunamıyor, dışarıdan sürekli ilaçlar alınması bağışıklık sisteminin kendini savunmasına engel oluyor. O yüzden gerçekten ihtiyaç duyulmadıkça ilaçlar kullanılmamalıdır.