Hiçbir zaman suyumuz bitmese, suya erişimi kısıtlanmamış olan bir dünyada olsaydık, su kıtlığı gibi bir sorunumuz olmasaydı daha güzel bir dünyada yaşamamız mümkün olur muydu?
Bazı coğrafyada yaşayan insanlar susuzluktan ölmese ya da pis kirli sulardan içmek zorunda kalmasa, kendi ülkemiz ve diğer ülkeler suyun bitme endişesini yaşamasa..
Okyanusların arasında susuzluktan ölmeyecek olmak fikri kulağa güzel geliyor ancak tuzlu suyun olmadığı bir dünyada yaşamanın bedeli biraz ağır olabilir.
Denizlerin ve okyanus sularının neden tuzlu olduğunu bilmek çok önemlidir. Yaklaşık 3.8 milyar yıl önce Dünyanın yüzeyi su buharının sıvıya dönüştüğü bir noktaya kadar soğumuştu, dolayısıyla suyun tek formu saf ve tuzsuzdu.
Ancak gezegen soğuduktan sonra hava değişiklikleri başladı ve yağmur yağdıkça atmosferdeki karbondioksit yağışa karıştı ve yağmuru hafifçe asidik hale getirdi. Bu asidik yağmur, kayaları aşındırarak hem çözünmüş hem de gevşek tuzları ve mineralleri serbest bıraktı.
Bu maddeleri taşıyan yağmur suyu nehirlere ve akarsulara aktı ve sonunda okyanuslara ve denizlere ulaştı.
Ayrıca denizaltı volkanları ve hidrotermal bacalar da gezegenin su kütlelerine tuz ve mineraller bıraktı. Bu olay 3.8 milyar yıldır gerçekleşiyor ve bunun sonucunda yüksek seviyede okyanuslardaki tuz bugün mevcut su tüketim oranımızı göz önünde bulundurarak tatlı suya olan küresel talep her yirmi yılda bir ikiye katlanıyor.
Bunun yanında okyanusların tatlı su olma fikri lüks olmaktan ziyade aslında bir ihtiyaç haline geliyor. Ancak şu da var bir okyanusu tuzdan mahrum bırakmak çevresel birçok tahribata yol açar ve sayısız türle birlikte insanların hayatta kalmasını da tehdit eden bir şeye dönüşür.
Yaklaşık 230.000 bin bilinen tür ve tahminen 2 milyon bilinmeyen tür olan deniz yaşamı tuzdan arındırma nedeniyle yok olur. En büyüklerinden biri plankton ve deniz yaşamının temelini oluşturan fitoplaktonlar, tuzlu su balıkları bu tuzlu ortamda hayatta kalmak için adapte olmuş canlılardır.
Susuz kalmamak için tuzlu su içer ve fazla tuzu atar. Somon gibi diğer balıklar hem tatlı hem de tuzlu suyu tolere eder ancak bunlar özel durumlardır. Su arındırma işlemi tuzlu su türlerinin tamamen yok olmasına yol açar.
Deniz bitkileri de su altıda ciddi şekilde etkilenir. Gezegenimizde gerçekleşen fotosentezin neredeyse yarısından sorumludurlar deniz bitkileri. Atmosferdeki karbondioksiti daha az alg ile dönüştürerek gıda ve oksijen üretmede kritik öneme sahiptir.
Yeterli fotosentez ve istikrarsız iklim koşulları olmadan atmosferdeki karbondioksitte artış ve oksijende azalma riskiyle karşı karşıya kalırız dünyamızda çeşitli bitki yaşamına ev sahipliği yapmayı bırakır.
Sonuç olarak da insanlar da dahil birçok türü tehlikeye atan besin zincirinin çökmesi olur.
Küresel hava durumumuz özellikle ekvatorda artan sera etkisi nedeniyle köklü değişiklikler yaşar.
Okyanus akıntıları artık sıcak su ve hava akımlarını da dağıtamaz. Ekvatordan kuzeye doğru sıcak suları kaydıran ve daha sıcak güney bölgelerini soğutan konveksiyon akımları işlevini yitirir bu da iklim dengesini bozarak sık ve daha yıkıcı kasırgalara yol açabilir insanlar kutuplarda donar, ekvatorda aşırı ısınır. Doğal afetlerde ölür veya bitki, deniz biyolojisinden yoksun bir dünyada yavaş yavaş açlıktan ölür.
Bu etkileri düşündüğümüzde tatlı su açısından zengin dünya arzumuzun daha büyük felaketlere yol açabileceği malumdur. Bu koşullar tuzlu sudan uzaklaşmanın gerçekliğini ortaya koyabilir. Dünya tamamen dengesini yitirirdi.
Aslında odak noktamız kaynaklarımızı ve zekamızı tuzlu suyun olmadığı ütopik bir dünya hayal etmektense sahip olduğumuz mevcut tatlı ve tüketilebilir suyu korumak, sularımızı israf etmemek ve muhafaza etmek için kullanmak olmalıdır.