Matematik sonrandan keşfedilmiş bir ilim midir yoksa zihnimizin ortaya çıkardığı bir şey midir? Sorunun kesin cevabı tam olarak bulunamamakla birlikte eski çağlardan beri tartışılan bir konu olmuştur.
Matematik kimileri için hayatın şifresi iken, kimi insanlar için de gereksiz bir şeydir. Okullarda en çok söylenen söylemlerden biriside ‘Öğrendiğim matematik hayatın içinde nerede karşıma çıkacak’ sözüdür. Katılır mısınız bilmem..
Herkes matematik problemlerini çözmekte, hatırlamakta güçlük çekmiştir. Matematik dünyamızda hep var mıydı, keşfedilmeyi mi bekledi? Yoksa öğretmenler çocuklara eziyet olsun diye kasıtlı mı icat edildi? 🙂
Matematik aslında dünyamızın merkezidir diyebiliriz. Şuanda kullanmış olduğumuz bütün teknolojik aletlerin, arabaların, binaların hatta havanın bile çalışmasının ardındaki sebep Matematiktir.
Çok uzun bir geçmişe sahip olmasına rağmen şu soru matematik felsefecileri tarafından çok tartışılır: matematik icat mı edildi yoksa keşif mi edildi?
Bazıları matematiğin bizim düşüncelerimizden bağımsız şekilde, bizim dışımızda var olduğunu söyler. Bazıları da matematiğin aslında bizim içimizde var olduğuna ve onunla meydana gelen şeylerin bizlerin oluşturmasıyla olduğunu söyler. Bu denklemi çözmek için Matematik ne kadar eski ona bakalım.
Matematik çok köklü bir geçmişe sahiptir. Matematik İnsanlık kadar eski olan hatta ineklerin, koyunların sayısını saymak gibi basit bir matematikten bugün soyut kavramlarla nesnelerin karmaşık şekilde incelenmesine evrilmiştir. Arazi ölçümleri, vergi hesaplamaları için kullanılmıştır.
Bilim insanları temel matematiksel fonksiyonlarının (toplama çıkarma gibi) Mısır, Mezopotamya, Hindistan gibi bölgelerde ortaya çıkmış olabileceğinden bahsediyor.
Matematik üstadı Pisagor‘un dengelemini ortaya koyduğu zaman 2500 yıl öncesi Yunanistan’a dayanıyor. O zamanlardan beri birçok matematikçi kendini matematiğe ilişkin anlayışları genişletmek için çalışmalarda bulundu.
Birtakım insanlar bilgisayarın, ampulün aksine matematiğin bir icattan ziyade keşif olduğunu savunurlar. Bu düşünceleri Matematiğin Platonik fikirler dünyasında zaten var olduğunu ve bizim tek yaptığımız şeyin onu keşfetmek olduğunu söylerler.
Platonizm adı verilen bu görüş adını matematikçi Platon’dan alır. Platon matematiksel kavramların soyut olduğuna uzay ve zamanın dışında kendi dünyalarından bağımsız olarak var olduğuna inanıyordu.
Bazı matematiksel fikirler çok temel olduğundan siz keşfetmeseniz bile başkası onu keşfederdi. Matematik bilimin dili ve doğada kendiliğinden var olan bir ilimdir. Bu koca evren yok olsa bile matematiksel gerçekler ebediyen var olacaktır.
Matematik doğada karşımıza çıkar ve birçok evrensel sorulara cevap sunar. Altın oran buna iyi bir örnek olabilir. Birçok matematikçi bu görüşü destekler.
Altın oran, evrendeki en öngörülebilir örüntüleri açıklar. Atomlardan, bir kasırganın şekillerinden, yüz ve insan vücudundan, galaksinin boyutlarına kadar her şeyi tanımlayabilir. Altın oran, iki rakam arasında bulunan ve yaklaşık 1,618’e eşit olan bir orandır.
Genellikle Yunan alfabesindeki phi harfiyle ifade edilen bu oran, her bir rakamın son rakama eklendiği bir dizi olan Fibonacci dizisiyle yakından ilişkisi bulunur.
0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21 şeklinde ilerleyen Fibonacci sayılarında her sayı ve bir önceki sayı arasındaki oran kademeli olarak 1,618’e ya da phi’ye yaklaşır.
Altın oran, (a) ve (b) parçalarının oranının (a + b)’nin daha büyük parçaya (a) bölünmesine eşit olduğu zamandır. Yaklaşık 1,618 değerine sahiptir ve Yunan alfabesi phi, Φ ile gösterilir. Ayrıca ilahi oran olarak da bilinir.
Altın oran İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci’den adını alır. Fibonacci dizisinden türetilmiştir . Fibonacci dizisi yüzlerce yıldır birçok matematikçi, bilim insanı ve sanatçıyı büyülemiştir.
Dizideki her sayı, kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır. Bu nedenle dizi şöyle olacaktır: 0,1,1,2,3,5,8,13,21,34,55,….. ve benzeri.
Fibonacci dizisini deniz kabukları, hayvanlarda, piramitler, binalar ve daha pek çok beklenmedik yerde görebilmemiz mümkün.
Matematiğin keşfedilme fikrine karşı çıkanlar, Matematiği, fiziksel dünyayı uygun şekilde tanımlayan bir şekilde tasarlanmış bir insan icadı olarak görürler. İhtiyaçlarımıza uyması için insan zihni sürekli olarak yeni matematiksel kavramlar üretmeye devam eder.
Evren yok olmuş olsa bankalardan, voleybola, satrançtan ,demokrasiye varana kadar uydurulmuş olan her bir düşünce yok olurdu bununla birlikte matematikte yok olurdu.
İnsan öncelikle doğada görülen şekilleri desenleri gözlemlemeye başlayarak evrenin hangi mantıkta işlediğini anlamaya başladılar. Geometri ve aritmetik, daire ve üçgen gibi şekilleri gözlemleme ve birbirinden ayırt etme, ayrıca düz ve eğri çizgiler arasındaki farkı ayırt etme yeteneğimiz gelişmeye başladı.
Başlangıçta nesneleri saymak için 1,2,3,4,5 gibi rakamlar kullanmaya başladık sonra hayatımıza negatif sayılar, rasyonel sayılar vb. birçok kavram girdi. Matematiğin sonradan çıkan bu uzantıları amaçlarımıza hizmet için geliştirildi. Ancak biz bunları doğada görmedik.
Mesela termometrede sıcaklık 0’ın altına düştü. Sıfırın altındaki bir sayıyı göstermek için negatif tam sayılar kullanırız ve -10 C veya -25 C yazarız. Etrafımızda gördüklerimize dayanarak yeni fikirler üretmeye başlamamız nedeniyle, matematiğin algılarımızdan ve zihinsel dünyamızdan doğduğunu söylemek pek de yanlış olmaz.
Matematiğin keşif yada icat olduğunun düşünenler arasında olan tartışma daha uzun yıllar sürecek gibi gözüküyor. Ama Matematik biz ne düşünürsek düşünelim varlığını sürdürmeye devam edecek..
Peki sizce Matematik bir keşif mi yoksa icat mı?
Bu gönderi en son şu tarihte değiştirilmiştir 28 Eylül 2024 2:54 pm