Mutfakta sen ve vicdanın derin muhasebenin içerisindesiniz. Ünlü filozoflar kulağına öğütler fısıldıyor. Faydacı John Stuart Mill, sana her zaman en fazla sayıda insan için en büyük mutluluğu sağlamaya çalışman gerektiğini söylüyor.
Aristoteles cömertlik ve adalet erdemlerinin önemini hatırlatıyor. Ancak Thomas Hobbes,
“Tüm gönüllü eylemlerin amacı, her insanın kendi iyiliğidir” diye belirtiyor. Başka bir deyişle, insanlar zaten doğaları gereği bencildir.
Bencil Miyiz?
Neden son keki kendin için almamalısın? Bu aslında felsefenin en eski sorularından birisi. Senin kek ikilemini yaşaman değil elbette, insanların doğası gereği bencil olup olmadığı sorusu. İnsanların sadece kendi çıkarı için hareket ettiği düşüncesi, psikolojik egoizm olarak bilinir ve bu aşırı durumu destekleyen pek çok filozof yoktur.
İnsanların başkalarının iyiliği için kendi çıkarlarını ve bazen de hayatlarını feda ettiklerine dair oldukça fazla kanıt vardır. Ayrıca psikologların yaptığı araştırmalar, çok küçük çocukların bile kendi çıkarları olmaksızın yardımsever davranışlar sergilediğini göstermiştir, yani bencil olmamak da doğamızda var.
Bununla birlikte, tüm insanların derin bir bencil eğilime sahip olduğu fikri, birçok filozofun katıldığı bir görüştür. Alman filozof Immanuel Kant, genellikle başkaları için hareket ediyormuş gibi görünsek de, “gizli bir öz sevgi dürtüsü” tarafından gerçekten motive olmadığımızdan emin olmanın imkansız olduğunu belirtmiştir.
Örneğin, belki de insanlar büyük bağışlar yaparken, iyi görünmeye veya vergi avantajlarından yararlanmaya odaklı olabilirler, başkalarına yardım etmekten ziyade.
Önemli bir nokta, tüm filozofların öz sevginin her zaman kötü olduğunu düşünmediğidir. Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau, iki tür öz sevgi tanımlamıştır. “Amour de soi” diye adlandırdığı, temel olarak varlığımızı sürdürme ihtiyacımızın doğal ve esas olduğuna inanmıştır.
Ancak “amour propre” olarak adlandırdığı, tanınma ve sosyal statüye olan toksik arzumuzu birçok haksız eşitsizliğin nedeni olarak belirlemiştir.
Benzer bir şekilde, Aristoteles, insanların sosyal varlıklar olduğunu sadece kendi iyiliğimizi değil, başkalarının iyiliğini arayarak gelişebileceğimizi savunmuştur.
Bu mantığa göre, gerçek öz sevgi, bencil eğilimlerimize karşı çalışmayı gerektirir. Birçok filozof için, gerçek sorun burada yatmaktadır bencilliğimizin üstesinden nasıl geliriz?
Kant gibi bazı filozoflar, ahlaki görev duygumuzun, dar öz çıkarlarımızın üzerine çıkmamıza yardımcı olduğunu savunmuştur. Rousseau ve Adam Smith gibi diğerleri, acıma ve sempati gibi duyguların başkalarının ihtiyaçlarını düşünmemize olanak veren şeyler olduğunu savunurlar.
Ancak 20. yüzyıl filozofu ve yazarı Iris Murdoch, insan bencilliğine karşı tek gerçek çözümün aşk olduğuna inanmıştır. Ya da en azından, belirli bir tür aşk. Murdoch’a göre bencilik, son keki almak gibi önemsiz şeylerle ilgili değildir.
Bencillik, dünyayı kendinizi bir yıldız olarak gösteren bir bakış açısıyla ve herkesi ikincil karakterler olarak görmekle ilgilidir.
Bunu açıklamak için, Murdoch, hoşnutsuz bir kayınvalidenin hikayesini anlatır. Anne her zaman nazik olsa da, gizlice oğlunun görgüsüz ve şımarık bir çocuk gibi olan eşiyle evlenmekte hata yaptığını düşünür.
Murdoch’a göre, bu anne bencilliğin resmidir. Kendi kıskançlığını ve güvensizliğini merkeze koyarak, gelininin incelikli gerçekliğini bir karikatüre indirgemektedir. Ancak bilinçli bir çaba ile, Murdoch, annenin gelinini gerçekten olduğu gibi görmeyi öğrenebileceğine inanır görgüsüz veya çocuksu olarak değil, ferahlatıcı derecede açık sözlü ve hoş bir genç kadın olarak.
Açık olmak gerekirse bu, annenin toz pembe gözlükler takması gerektiği anlamına da gelmez. Aşk, Murdoch’un tanımladığı üzere, ″Kişinin kendinden başka bir şeyin gerçek olduğunu son derece zor fark etmesidir.”
Bu ne kadar zor olursa olsun, Murdoch, bu farkındalığa hepimizin ‘dikkat’ olarak adlandırdığı şeyi geliştirerek ulaşabileceğini düşünüyor.
Murdoch için önemli olan, davranışın dikkatinizi sadece kendinizden öteye yönlendirmeye yardımcı olmasıdır. Çünkü yalnızca etrafımızdaki dünyaya dikkat etme yeteneğimizi pratiğe koyarak onu gerçekten olduğu gibi görmeyi öğrenebiliriz.
Bencil Olup Olmadığımızı Nasıl Anlarız?
Davranışsal göstergelerden başlayacak olursam sosyal psikolojide bencilliğin en net ölçütlerinden biri kaynak paylaşımı testleridir. Örneğin, Diktatör Oyunu denen bir deneyde, kişiye belli bir miktar para verilir ve bunu karşısındakiyle istediği oranda paylaşma hakkı tanınır.
Ortalama olarak insanlar bir kısmını paylaşır, ancak sürekli olarak çoğunu kendine ayıranlar bencil eğilimli olarak değerlendirilirler. Yine benzer şekilde, yardım etme fırsatları verildiğinde örneğin biri bir şey düşürdüğünde yardım edip etmeme hali, tekrarlayan yardım etmeme davranışı, bencilliğin güçlü bir göstergesi olarak karşımıza çıkabilir.
Bilişsel süreçler açısından ise, bencil olup olmadığımızı anlamanın yolu, karar anındaki içsel motivasyonları incelemektir. Eğer kararlarımızın çoğunda sürekli “bu bana ne kazandırır?” sorusu, “bu başkasına nasıl yardımcı olur?” sorusunun önünde geliyorsa, bilişsel önceliklerimiz ben-merkezci olabilir.
Psikolojide self-serving bias (kendini kayırma yanlılığı) bu noktada önemlidir: Başarılarımızı kendi çabamıza, başarısızlıkları dış etkenlere bağlama eğilimi bencil düşüncenin bilişsel yansıması oluyor.
Evrimsel biyoloji perspektifinn bakacak olursak, bencillik doğrudan ‘genlerin kendi çıkarını maksimize etme’ mantığıyla açıklanır. Richard Dawkins’in Bencil Gen kuramına göre, bireyler genlerini gelecek nesillere aktarma olasılığını artıracak davranışlara yönelir.
Bu yüzden bazen iş birliği yaparız, bazen de tamamen kendi çıkarımıza hareket ederiz. Evrimsel açıdan “bencil” görünmek, aslında hayatta kalma stratejisinin bir parçası olabilir. Ancak, modern toplumsal normlar bu stratejinin “fazlasını” olumsuz olarak etiketler.
İnsan başkalarının varlığı ve mutluluğuyla mutlu olma üzerine programlanmıştır. Birinden hiç çıkarınız olmasa dahi onun mutluluğu ve sevinci siz fark etseniz de etmeseniz de sizi etkiler.
Yani aslında sürekli ben merkezli olmak ve bencillik hali, kendinizi düşünmekten çok benliğinize zarar veren bir halden ibarettir.