Dünya’da yaşarken günlerimiz aslında ne kadar sıradan, basit gibi görünse de, varlığımızın en büyük düzenleyici gücü aslında onlardır.
Sabah ışığı ile uyanırız -bazıları için geçerli olmayabilir, gece karanlığı çöktüğünde vücudumuz yavaşlar, zihnimiz, bedenimiz kendini dinlenmeye hazırlar. Bu gece gündüz döngüsü insan için oldukça sağlıklı bir sistemdir.
Bütün biyolojik sistemimiz milyonlarca yıldır aynı ritme ayak uyduruyor: 24 saatlik gün ve gece döngüsü.
Ancak bu döngü, Dünya’nın 400 kilometre üzerinde, saatte 28 bin kilometreyi aşan bir hızla dolaşan Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS – International Space Station)’nda tamamen farklı seyir ediyor.
Çünkü ISS, yörüngesini sadece 90 dakikada tamamladığı için, bir astronot yalnızca bir gün içinde tam 16 gün doğumu ve 16 gün batımı görüyor. Yani uzayda zaman,bambaşka ilerliyor. Bu kulağa ilginç gelse de aslında insan yapısını tamamen bozabilecek bir karışıklık da demek.
Dünya’da ortalama olarak 12 saat aydınlık, 12 saat karanlık yaşarken ISS’de bu süre epey kısa. Astronotlar 45 dakikalık keskin bir aydınlık periyodunun ardından, yine 45 dakikalık bir karanlığa geçiş yapıyorlar.
Kötü taraf şu ki İnsan beyni, bu kadar hızlı değişen ışık koşullarını yorumlayacak bir düzenekle yaratılmamış. Yani sadece manzara değişmiyor, astronotların sirkadiyen ritmi yani biyolojik iç saatleri de ciddi şekilde etkiye maruz kalıyor. Uyku düzensizlikleri, odaklanma sorunları, hatta psikolojik dalgalanmalara bile sebep olmakta.
Bu karmaşayı dengeleyebilmek için ISS’de tüm yaşam UTC (Coordinated Universal Time) üzerinden planlanıyor. Astronotlar hangi ülkenin vatandaşı olursa olsunlar, istasyondaki tüm operasyon tek bir saate bağlı. Bu onların uyku, çalışma ve sağlıklarının korunabilmesi için gerekli bir yöntem.
Amerika’daki NASA, Avrupa’daki ESA, Japonya’daki JAXA ve Rusya’daki Roscosmos… Hepsi ISS’ye komut gönderirken aynı saate bakıyor.
ISS’nin ilk yıllarında kullanılan floresan lambalar, astronotların biyolojik ritmi için çok yanlış bir seçimdi. Bu nedenle 2016’da değişiklik yapıldı, istasyonun her köşesine solid-state LED modülleri yerleştirildi. Bu yeni sistem, Dünya’daki doğal ışık döngüsünü mümkün olduğunca taklit edebiliyor.
Bu LED modülleri, sabahları mavi tonlu parlak ışık vererek astronotların uyanmasını kolaylaştırıyor. Günün ortasında görev verimliliğini artıran daha güçlü beyaz ışık sağlıyor. Akşamları daha sıcak ve yumuşak bir tona geçerek vücudu uykuya hazırlıyor.
Uzayda yaşam tabiki oldukça zor insan yapısına tamamen ters bir yerde yaşamaya çalışıyorsunuz. Dışarısı boşluk içerisi dar bir ortam vs.. Yeryüzündeki rüzgar, yağmur sesi, şehir gürültüsü gibi doğal unsurlarda bulunmuyor. Sessizlik güzeldir tabiki ama dozu da önemli. Fazla sessizliğe maruz kalmak, insan için sıkıntılı hale dönüşebiliyor.
O yüzden ışık düzeni ruh hali değişimlerinden ötürü astronotların psikolojik dayanıklılığında büyük rol oynayan bir etken.
Uzay için geliştirilen bu aydınlatma teknolojisi sadece orada değil bugün hastanelerde, eğitim kurumlarında ve ofislerde kullanılan pek çok biyolojik ritme uygun ışığın temelini oluşturdu.
Uyku bozuklukları yaşayan insanlar için yeni lambalar, Jet-lag yaşayan yolculara yönelik ışık tedavileri gibi.. bunların birçoğu ISS’de yapılan ışık araştırmalarından doğdu.
ISS’de zaman, Dünya’dakinden çok daha farklı bir şekilde akış içerisinde. Astronotlar yalnızca uzayda çalışmıyor, aynı zamanda dış etkenlerle de mücadele halindeler. Zaman kavramı onlar için olukça farklı. Her 90 dakikada bir başlayan yeni gün..
Astronot olmanın zorlukları bir yana aynı zamanda gece gündüz döngüsünün bozulması, hiç bitmeyen pürüzsüz bir sessizlik, sürekli aynı yerleri görmek de oldukça zor bir durum olmalı. Ancak bu zorlukları azaltmak adına uzay için bir saat düzeni, gece ve gündüz kavramının olması içinde ışık sistemi geliştirilmiş. Bu sayede astronotlar o kadar uzun süre araştırmalarına devam edebiliyorlar.
2 Aralık 2025 1:10 am